Antolojideki İki Zirve: Beyond the Aquila Rift ve Zima Blue

Netflix’in, Joshua Donen, David Fincher, Jennifer Miller ve Tim Miller tarafından üretilen 18 bölümlük her biri farklı konulardan ve çizimlerden oluşan antoloji serisi herkesin dilinde bilindiği gibi. Serinin bölümlerinin hayli zevkli olduğunu düşünmekle beraber genel kalitenin vasat sayıldığını söyleyebilirim.

Fakat içlerinde iki bölüm var ki, hem çizim hem de anlam bakımından diğerlerinden sıyrılmayı başarıyorlar. Bunların ilki; Beyond the Aquila Rift (7. bölüm) ikincisi; Zima Blue (14. bölüm).

Beyond the Aquila Rift / Greta
Zima Blue / Zima

Beyond the Aquila Rift ile başlayalım;

Sırf bu bölüm için bile seriye saygı duyabilirim. Detroit: Become Human benzeri (çok daha gerçekçi) çizimleri, konusu ve bana göre en önemli unsuru altyapısıyla kısa bir analizi hak ediyor.

Klasik uzay filmlerinde olduğu gibi mürettebat burada da kısa bir rota belirleyip, gidecekleri yeri belirliyorlar. Daha sonrasında uykuya dalıyorlar. Fakat uyandıklarında bir gariplik var. Rotalarından binlerce ışık yılı daha uzakta olan alternatif bir evrenin içindeler. liderleri yani thom karakteri uyandığında olayı anlayamasa da karşısında Greta karakterini görüyor.

Daha önceden tanışıklıkları var. Thom’un heyecanı gözlerinden okunuyor. Greta ”gel seni şöyle bir içeriye alalım kendine gelirsin” diyor. Ve alengirli durumlar burada başlıyor.

Uzay kostümünden sıyrılmış, karşısındaki erkeği tavlamak isteyen kadın görüntüsü. Thom ile muhabbetlerine baktığımızda dört sene önceden ‘kaçamak’ yaptıklarını söylüyorlar. Daha sonra tekrardan mercimeği fırına veriyorlar. İşte şimdi alt metninden bahsetme zamanı.

Şişedeki yansımadan da görüldüğü üzere Greta insan formunda değil. örümcek görüntüsünü almış başkalaşmış bir yaratık. Örümcek konusuna gelmeden bir detaydan daha bahsedeyim. Uyandıkları sırada ekranın önünden Meryem ve Çocuk İsa figürini geçer. Bilim ekibinin bulunduğu mekanda dinsel bir materyalin orada bulunması zordur. Bunun anlamı ilerde bir tehlike olacağıdır. Yedi günahtan biri olan şehvetin Thom için kötü sonuçlar doğuracağı işten bile değil. Ortalık, acil alarmıyla birlikte kırmızı. Daha sonrasında direkt Thom’un görünmesi de tesadüf değil. 

Figürin

Örümcek, şehvet ve insan figürlerinin ortak bir yanı var. Çoğu efsanelerde, mitlerde örümcek figürü insanın tensel hazlarının simgeleşmiş hali olarak gösterilir. Sinemada da birçok örneği var. İki tane örnek vereceğim.

Enemy filminin posterinde bile örümcek vardır.

Alt kısımda vereceğim videoyu izlerseniz, çıplak kadınların yarı örümcek formuna döndüğünü, açılış sahnesinin altın tepsideki örümcek ile yapıldığını görebilirsiniz.

Diğer örnek ise Chan-wook park‘ın Stoker filmine ait. Kadın karakterimiz ne zaman cinsel bir duygunun eşiğine gelse örümcek hemen orada belirir.

Greta insanların zayıflığından faydalanan bir ruh emicidir aslında. Karakterleri yanlış rotadan sonra rahatlatan değil de, bana göre o rotaya çeken ve onlardan faydalanan bir dış varlık. Thom ise gerçekte, İsa’nın Golgotha yolundaki görünümüne benzer. En baştaki Meryem ve Çocuk İsa ile özdeşleşir.

Film, dizi ya da animasyon fark etmez; eğer bir noktada dinsel çağrışım veriliyorsa okumaları da ona uygun yapmak gerek. Mesajın ana kaynağı da budur. Alien: Covenant filminde Davud heykelinin verilip, rahibin bir uzay gemisinde olması ya da Ex Machina filminde Caleb ve Ava hikayesinin Adem ve Havva özdeşleştirmeleri gibidir. Teknolojinin top yaptığı noktadaki dinsel durumlar hikaye akışının tehlikeli gideceğine atıfta bulunur.

ve Zima Blue

Sanatı ve felsefeyi harmanlayarak böylesi kısa sürede büyük mesajlar vermek kolay değil. üzerine evrimsel bilinç kavramını, varoluş psikolojisini ekleyerek yapıyor Zima Blue. Karakterin mavi döneminin olması, mavide kare, üçgen gibi formların kullanılması Picasso’nun mavi dönemine işaret eder.

Ve Rönesans’ın matematik ölçütlerine gönderme yaparak ilerliyor. Yine, Paul Cezanne ile başlayan sanattaki geometrik etkisi, kübik tipte oluşturulan karakterler üzerine gidiyor. 

İnsanın hep üzerine koyarak geliştirdiği bir makinenin, günden güne onlara şov yapan bir kılığa bürünmesi ise burjuvazi eleştirisi. Kendi ellerimizle yarattığımız mekanik dünyaya tapan da yine biziz. Üstüne üstlük bilinç kavramından uzak ‘maviliğe’ odaklanan bir aletin tekrardan özüne dönme isteği, insanların kendisine yüklediği bilinç kavramını reddedip sadece işlevsel görevini tamamlayan bir seramik silici olarak görevine devam etme isteği günümüzde insanın sosyal hayata yabancılaşmasının göstergesidir. 

Felsefe ve sanat bir arada yoğrulunca ortaya tek kelimeyle takdir edilesi anlam bütünlüğü çıkıyor.

Yorum bırakın